İsrail saldırıları sonucu Gazze’de yaklaşık 300 bin konut tamamen, 200 bini ise kısmen yıkıldı ya da ağır hasar aldı. Bunun sonucunda Filistinliler, insani bir ihtiyaç olarak başlarını sokacakları bir yer arayışına girdi.
Ancak alt ve üstyapının büyük kısmının yok edilmiş olması Filistinlileri, bazı durumlarda tehlikeli alternatiflere sevk etti. Başlarını sokacak bir çadır bile bulamayan Filistinliler, yıkılmak üzere olan evlerin çatısı altına girmeye mecbur kaldı.
Bu mecburiyetler de can kayıpları getirdi. Bunlardan biri Gazze kentindeki Sabra Mahallesi’nde 25 Ekim’de yaşandı. İsrail’in daha önce hedef aldığı bir binanın çökmesi sonucu 1 kız çocuğu hayatını kaybederken 3 kişi de yaralandı.
Taşıdığı tüm risklere rağmen Bedvan ailesi de büyük oranda yıkılmış evlerine sığınmak zorunda kaldı. Kapısı olmadığı için duvara yaslanan bir merdivenle girilen ve çatısı her an düşecekmiş hissi veren evde tüm huzurları kaçtı.
Riskleri göze almaya mecburlar
Ailesiyle birlikte yıkılmaya yüz tutmuş evlerine sığındıklarını kaydeden Naile Bedvan, gece uyurken tavanın bir parçasının kopup üzerlerine düştüğünü dile getirdi.
Tehlike altında olduklarını ve en ufak bir çekiç darbesinde bile tavanın sarsıldığını, yüzlerine ve gözlerine taşların kopup düştüğünü dile getiren Bedvan, korku içinde yaşadıklarını anlattı.
Anne Bedvan, evin girişi olmadığı için çocuklarının topladıkları odunları ve doldurdukları suları merdivenlerden yukarı çıkarmak zorunda kaldıklarını ve çok yorduklarını söyledi.
Eşinin de saldırılar sırasında yaralandığını kaydeden Bedvan, hayır sahiplerinden başlarını sokacakları çadır talebinde bulundu.
Hayatları meşakkatlerle dolu
Evden hiçbir eşya ve giyecek dahi çıkaramadığını belirten Bedvan, yaklaşan kışla birlikte çocuklarına ne giydireceğini düşündüğünü, evin tavanının yıkılmak üzere olduğunu ve kışın da başlarına su akmasından korktuklarını dile getirdi.
Cibaliya’da hayat kalmadığını ve her şeyin başlı başına bir meşakkate dönüştüğünü söyleyen Bedvan, şöyle devam etti:
“Savaş öncesinde evimizde onurumuzla yaşıyorduk. Şimdi ev denen bir şey kalmadı. Başımızı sokacak yer bulamıyoruz. Sefalet içinde yaşıyoruz. Elektrik yok. Telefonlarımızı şarj etmek için uzun yol kat etmemiz gerekiyor. Su için de aynı şey geçerli.
Her şey meşakkat. Yiyecek bulmak, su bulmak, tüm hayatımız meşakkat. Sabah kalkıyoruz akşama kadar ateş yakmak, yemek pişirmek ve su bulmakla uğraşıyoruz. Çocuklarımın su taşımaktan elleri şişiyor. Geceleri ‘ah sırtım’ diyerek uykularından uyanıyorlar.”











