DOLAR

32,4164$% 0.17

EURO

34,8995% 0.05

STERLİN

40,9100£% 0.36

GRAM ALTIN

2.401,03%0,19

ÇEYREK ALTIN

3.950,00%0,22

BİTCOİN

1925047฿%2.45744

a
admin

admin

02 Mayıs 2024 Perşembe

DİĞER YAZARLARIMIZ

Demokratik düzen  Demokrasi kavramı  Biz ne anlıyoruz Ne yaşıyoruz

Demokratik düzen   Demokrasi kavramı   Biz ne anlıyoruz  Ne yaşıyoruz
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Demokratik düzen 

Demokrasi kavramı 

Biz ne anlıyoruz

Ne yaşıyoruz

Demokratik düzen, halkın kendi kendini yönettiği bir yönetim şeklidir. 

Bu yönetim şekli, halkın özgürce seçim yapabilmesi ve temsilcilerinin belirlenmesi ile gerçekleşir. 

Demokratik düzenin temelinde insan hakları ve özgürlükleri yatar

Bu haklar arasında düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, seyahat özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü fırsat eşitliği gibi haklar yer alır.

Demokratik düzenin amacı, halkın refahını artırmak ve insan haklarını korumaktır

Demokrasi kavramı, halkın yönetimde söz sahibi olması anlamına gelir. 

Bu yönetim şekli, halkın oy kullanarak seçtiği temsilciler tarafından yürütülür. Demokrasi, insan haklarına saygı duyulması, özgürlüklerin korunması ve hukukun üstünlüğüne dayanır. 

Demokrasinin temel ilkeleri arasında eşitlik, adalet ve özgürlük yer alır

Demokrasiden ne  anladığımız demokrasi ile tanışma tarihimiz ile  doğru orantılı olarak anlaşılabilir, ortadoğu coğrafyasında yaşananlar asırlardır devam eden din savaşları ve araplaşma  devam etmektedir.

Cumhuriyet ilan edildikten sonra Türkiye halkı çağdaşlaşma noktasında alfabe ile başlayan kılık kıyafetle devam eden laik seküler bir yaşam biçimi ve demokrasi kodlarını yaşamaya ve kabullenmeye  alışmaya başlasada günümüzde tartışılmakta olan konulardır.

Devletin dini olmayacağını dinsizlik olarak gören kendi gibi düşünmeyeni ve inanmayanın söz hakı olmadığını düşünen etkin bir statiko ve bir kesim vardır. 

Laik bir ülkenin din ve vicdan özgürlüğünü savunduğuna, inanamayan bir kesim hep olmuştur ve argümanlarını bunun üzerinden geliştirmiştirlerdir.

Ancak Cumhuriyetin yüzüncü yılında  genç Türkiye cumhuriyeti halkı çağdaş   demokratik evrensel değerlere anlayışa yüz yılda  ancak bu kadar olabiliyor. 

Büyük Türkiye coğrafyasının batı ile doğu ve güney arasındaki halkın iktisadi siyasal ve  sosyal açıdan oldukça farklılıkları olduğu ve bu durumu önemsemeyen elitlerin Türkiye’nin  batısı üzerinde geliştirdiği refah ve medeniyet tanımının doğuda ve güneyde doguda aynı oranda gelişmediği gerçeğini saklamanın anlamsızlığı bugünleri yaşayabileceğimizi öngören birden çok siyasi’nin entelektüelin halk bilimcinin yıllardır ortaya koyduğu bu durumun bugünleri getirebileceği ve bir gün bu durumun kullanabilecek farklı kodlarla toplumu karşıtlık  yoksulluk din gibi kavramları önceleyerek cumhuriyetin kazanımları yerine  muhafazakar yaklaşımların ortaya çıkaracak 

Cumhuriyetin  1 ve 2’ci  kuşağının   Cumhuriyetin kuruculuşunda,da karşıtlıklarını gizlemişlerdir,yaşam tarzı ile ilgili özlemlerinin olduğu ve bu özlem’in  ataerkil toplum  referanslarını kendi öz kültürleri diye tanımladıkları atadan gelen gelenekçi,  dinci, aşiretçi,  ahlakçı değerler, tarikatçı, bölgeci,miliyetçi,kökenci menfaatçiliği tabu gibi gören  tekilci yönetici arayan tanrısal söylemleri sürekli kullanan kutsayan bireyi tanrı göndermişçesine tapan,  “insan-ı kamil” olmayan bireyin,  olgunlaşmayan demokratik düzen içinde süreç bugüne kadar gelmiştir.

1983’te dönemin Başbakanı sn Turgut özal’ın başbakanlığı ile başlayan vatandaşın çağdaşlaşma batı referanslarını kullanma serbest piyasa ekonomisine geçme liberalleşme gibi kavramların Türkiye  halkının karşısına çıkmıştır.

10 yıllarca batının en popüler olduğu taşı toprağı altın diye tanımlanan metropollerin cazibe merkezi olarak doğudan batıya göç eden anadolu halkı üretimden kopartılarak anadolu kültürü yerine sindirilmeyen bilmediği  batı kültürünü özümsemeden yapıyormuş gibi yaşamaya başlayarak süregelen bu sürecin demokrasi ve demokratik düzeninin   ne olduğu öğretilmeden yaşatılmadan demokrasi varmışçasına yıllarca ekmek kömür ve makarna ile kandırılan halk, bu düzen içerisinde kendisini doğru konumlandıramayarak emeğin ve emekçinin hak kabul  edildiği normların olmadığı bir düzen içinde sömürülen ve sömüren bir yapıdan o günlerden bugüne kadar geldiği,yoksulların ve zenginlerin olduğu bir ülke olduğu gerçeğini gizlemiyor. 

Bugün ise geldiğimiz nokta  Türkiye halkının siyasal tercihlerini neye göre olabileceğini yukarıdaki kavramlar üzerinden anlatmaya çalıştım.

 Halkların toplumların ve toplulukların  yaşadıklarının kader olmadığı bilincine vardıklarında bilimi çağdaşlığı referans alarak öğrenerek yaşamını hak hukuk emek eşitlik demokrasi ve halkın üreterek zenginleştigi adil bir düzen içinde yaşama ve kendisinden sonraki kuşaklara bunu bırakma hedefi ve düşüncesi ile hareket eden özgür bireyin bir  oyunun neleri değiştirebileceğini özgün düşüncesinden geçmektedir.

 21,ci yüz yılın ilk çeyreğinde kurucu felsefenin çoğulcu ve halkların kardeşliğine inanan düşüncenin egemen olmasına inanmak istiyoruz.